Deniz Academy

Deniz Academy

Nearby schools & colleges

London School of Arts
London School of Arts
Enfield Town

Comments

Birleşik Krallık'taki iş ve yaşam rehberiniz Londra Aktüel, 229. Bölümü ile 31 Mayıs Salı akşamı 22:20’de Atv Avrupa ekranlarında sizlerle...

Kuzey Kıbrıs’tan tatil seçenekleri… Nuhun Gemisi Kıbrıs - Noah's Ark Deluxe Cyprus Caria Holidays Türk Hava Yolları

Sevilen sanatçı Kadir’den Londra konseri sonrası samimi açıklamalar… Kadr Music

Almanya’nın sevilen döneri Hendon bölgesinde... Big Eat

Kerem Gönlüm genç basketçiler yetiştirmeye devam ediyor… Kerem Gönlüm

Yatak odası takımlarında özel indirimler… Konfor Furniture UK

Okul sonrası eğitimde burs alma imkânı… Deniz Academy

Lezzet ve eğlencenin birleştiği adres… RAKKAS

HPV Virüsü nedir? Nasıl bulaşır? Doctors 4 You

Estetik ameliyat yaptıranların yasal hakları… Miya Solicitors

31 Mayıs Salı akşamı 22.20’de ekranlarında...

English, Maths, Science, Non Verbal, Numerical and Verbal Reasoning for:

KS2 (Yr 4, 5 and 6), KS3 (

Our go for Deniz Academy is to make understudies the best of their own fields. We prepare understudies to utilize their own particular proficiencies to the best of their capacity by giving the proper work techniques, train and coordinated catch up with the students. Along these lines, the students will have the capacity to guarantee that they are competent in all territories, not simply the schola

Operating as usual

22/09/2022

📣Deniz Academy’de yeni dönem kayıtları başladı!

▪️11+
▪️SATS
▪️GCSE
▪️A Level
———

▪️Matematik
▪️İngilizce
▪️Fizik
▪️Kimya
▪️Biyoloji

👉Yerinizi ayırtmak için acele edin!

Phone 📣📲020 8150 3776

👉81 Southbury Road EN1 1 PJ

Deniz Academy
Sevgin Alişoğlu

18/06/2022

Dersanemiz bunyesinde 36 ogrenciye burs verilecektir. Seviye tespit sinavimiz ucretsizdir. Burs imkanindan sadece yeni kayit yaptiracak ogrenciler faydalanabilmektedir. Detayli bilgi icin lutfen iletisime geciniz. Lutfen paylasarak daha ck ogrencinin bu sinava girmesine destek olunuz....

Deniz Academy English, Maths, Science, Non Verbal, Numerical and Verbal Reasoning for:

KS2 (Yr 4, 5 and 6), KS3 (Yr 7, 8 and 9), GCSE (Yr 10 and 11)

English, Maths, Biology, Chemistry and Physics covering all different exam boards for:

AS and A2 Level (Yr 12 and 13)

26/12/2021

Değişen Dünyada Evlilik ve Aile
Evlilik kadın ve erkeğin birbirleri üzerinde karşılıklı cinsel kullanım hakkı edindikleri, bir anlaşma sonucu oluşan birlikteliktir. İstisnalar olsa da farklı kültürlerde/toplumlarda eşler aynı hanenin üyeleri olarak bir arada bulunurlar. Dünya üzerindeki birçok evlilik tek eşliliğe doğru giderken bazı toplumlarda bir erkeğin bazen bir kadının çok sayıda eşle evlenmesi onay görmektedir.
Evlilik evrensel bir kurum olarak görülür bunun nedeni tüm insan toplulukları için cinsel ilişkilerin kontrolünün evrensel bir problem oluşturmasıdır.
Evliliğin bugün almış olduğu şekil, mülkün dağılımı ve zürriyetini devam ettirme hakkıyla ilgilidir diye düşünülür.Aile modern toplumlarda evlilikler yoluyla kurulur. Aile, birbirlerine kan, kanuni ve dugusal bağlarla bağlı kişilerden oluşan belirli işlevlere sahip küçük insan grubudur. Aile toplumun, temel yapı taşı olarak görülür. Ailenin anlamı, önemi ve gerekliliği ile ilgili tartışmalar tarih boyunca hiç eksik olmamış hep süregelmiştir. Buna karşın aile iki büyük otorite olan siyasal ve dinsel otorite tarafından hep desteklenmiş ve yüceltilmiştir. Bugün de aile, siyasal ve dinsel otoritenin desteğiyle temel toplumsal yapı taşı olarak pek çok toplumda yerini ve önemini korumaktadır. Eski geleneksel aile yapıları yerlerini yeni ve daha küçük hatta parçalanmış yapılara bıraksa da aile toplumlarda biraz daha esnek tanımlarıyla varlığını sürdürmektedir.
Aile içinde barındırdığı kuşaklara göre büyük aile (geleneksel aile, geniş aile), küçük aile (çekirdek aile), geçiş ailesi ve parçalanmış aileler; otorite açısından ana hukukuna bağlı (maderi) aile, baba hukukuna bağlı (pederi) aile; evlilik düzeni ve eş sayısına göre monogamik, poligamik, poliandrik aileler; evlenilen kişinin akraba olup olmamasına göre endogamik (akraba içi evlilikle oluşan) ve egzogamik (akraba dışında evlilikle oluşan) aileler olmak üzere tiplere ayrılırlar. Aileler evlilik çeşitlerine göre ülkemizde görücü usulü, tercihli (evlenenlerin değil ailelerin kararları ile, beşik kertmesi gibi), anlaşarak, kız kaldırma, kaçma veya oturakalma (kızın oğlan evine oğlanın çok ilgisi olmamasına rağmen kendiliğinden kaçması ile) usulüyle yapılan evliliklerle oluşan aileler olmak üzere sınıflanabilir.
Bugün “Aile, aileyi ayakta tutan, klasik tanımlar çerçevesinde belirlenen insani gereksinimler üzerinde mi durmaktadır?” sorusu çok önemli bir sorudur. Bu soruya her toplum kendi yanıtını vermek durumundadır. Bana göre eski gereksinimler toplumumuzda hala geçerlidir ancak koşullar önemli ölçüde değişmiştir. Bu koşullardaki değişimler aile yapısını ayakta tutan temel gereksinimleri değiştirmemiş olsa da gereksinimlerin karşılanma biçimlerine hükmeder hale gelmiştir. Ailenin sosyal ve ekonomik payandalarında esneme ortaya çıkarmış eski “dayanıklı” aile yapısı kaybedilmiştir. Bu sebeple boşanmış ve parçalanmış aile sayısı giderek artmaktadır. Bu durum, bireyin ve bireyselliğin ön plana çıktığı, bireyin özellikle kadının haklarının güvence altına alındığı ekonomik ve sosyal sistemlerde bence kaçınılmaz bir durumdur. Kadınlarını ve çocuklarını güvence altına alan bir toplumda aile ve toplum ailenin kurulmayı gerektiren gereksinimleri kadar dağılmayı gerektiren gereksinimlerini de insani açıdan dikkate almak zorunda kalacaktır. Aile artık, kurulduktan sonra dağılması için kendi içinde nedenler taşıyan ve sosyal sistem tarafından da bu nedenlerin dikkate alındığı hatta onaylandığı bir yapıdır. Bu eski geleneksel anlayıştan çok uzak bir anlayıştır. Bugün artık aile bu haliyle eski tanımının dışında farklı bir yapıdır. En azından geleneksel kalabilmiş toplum kesimi dışında…
Prof. Dr. Oguz Berksun

25/12/2021

ÇOCUKLARIN “HAYIR” DEME BECERISI NASIL GELIŞTIRILIR?
Aslında herkesin kendine güvenen bir birey olarak doğduğunu biliyor muydunuz? Bu soru üzerine biraz düşünüldüğünde bu tezi destekleyici argümanlar bulmak mümkün. Belki kendi çocukluğumuzu hatırlamak zor; ancak çevremizde var olan çocukları gözlemlediğimiz zaman bu durumun farkına varabiliriz. Örneğin; çocukların yemek yeme tarzlarına baktığımızda net bir şekilde görebiliyoruz ki çocuk yemek istemiyorsa bunu belli eder. Ortamdan uzaklaşır, elleriyle kaşığı iter, ağlar ya da başını sağa sola savurur. “Hayır” kelimesini dile getirmeseler de davranışları ile bunu ortaya koyarlar. Bir başka örnek ise; eğer çocuk öpülmek ya da kucakta durmak istemiyorsa ağlar ya da kendini yere atmaya çalışır. Çocuk bunu yaparak sözlü olarak ya da beden diliyle karşısındaki kişiye hayır demektedir.
Peki, ne oluyor da çocuklar hayır deme becerilerini kaybediyorlar? Tecrübe ettikleri deneyimler ve çevrelerindeki kişilerin etkisiyle her durumda hayır demenin doğru olmadığını öğreniyorlar. Bu tarz deneyimler arttıkça çocuklar kişilik yapılarına göre bu durumu farklı benimseyebiliyorlar. Hangi durumlarda hayır demesi gerektiğini bilemeyen çocuklar yaşadıkları kafa karışıklığı ile her duruma evet demeye başlayabiliyorlar. Bu noktada ailelere ve çocukların çevresinde var olan yetişkinlere çok fazla sorumluluk düşüyor. Çocukları yaşadıkları kafa karışıklığından ve yanlış öğrenmelerden kurtarmak, kendi fikrini ve kararını savunabilen ve gerekli durumlarda hayır deme becerisi gösteren bireyler olarak yetiştirebilmek adına üzerinde durulması ve yapılması gereken birkaç nokta bulunmaktadır.
“Hayır diyebilmek” öğrenilen ve öğretilebilen bir sosyal beceridir. Çocuklar gibi çoğu zaman yetişkinler de ilişki yürütme sürecinde zorlanabilmektedirler. Oldukça zor olan bu durum, genellikle bireylerin kendi iç dünyalarında sıkıntı yaşamalarına yol açmaktadır. Yetişkinler için dahi zorlayıcı olan bir durum karşısında çocukların yaşadıklarını ve hissettiklerini göz ardı etmemek gerek.
Çocukların hayır demeyi öğrenmesi, kendilerinin de düşünceleri ve duyguları olabileceği fikrinin kişiliklerine olumlu yansımasının yanında, onların tehlikeli durumlar karşısında güvende kalmalarını da sağlamaktadır. Küçük yaşlardan itibaren fikri sorulan, cevaplarına önem verilen ve bazı durumlarda kararlarının sonuçlarını yaşayan çocuklar, güçlü bir kişilik sahibi olarak yetişmektedirler. Bu noktada, ebeveynlere düşen en temel görev model olmaktır.
Hayır demek ile ilgili çocuklarda ve bazı yetişkinlerde görülen yanlış inançların sonlandırılması, yapılması gerekenlerin başında geliyor. Hayır demenin kaba ve bencilce olduğu düşüncesi, karşıdaki kişiyi incitecek inancı, hayır derse bir daha kimsenin onu istemeyeceği fikri yanlış inançların temelini oluşturuyor. Bazı kişiler başkalarının
düşüncelerinin kendi düşüncelerinden daha önemli ve değerli olduğu inancındadırlar. Tüm bunlar kişileri ve çocukları hayır demekten alıkoymaktadır.
Yapılması gereken, yanlış inançları daha sağlıklı düşüncelerle değiştirmektir. Sağlıklı düşüncelerin başında “Diğer insanların sorma, benim de reddetme hakkım var.” inancı yer alır. Unutulmamalıdır ki; hayır denildiğinde reddedilen ortaya atılan düşüncedir, karşıdaki kişi değil. Sunulan tekliflerde her zaman iki seçenek vardır: Evet ya da hayır. Tercih etmek de kişinin kararı ve hakkıdır. Çocukların benimsemesi gereken en temel düşünce de budur.
Çocuklara yeni şeyler öğretmenin en etkili yolu model olmaktır. Bu yüzden ebeveynler ve eğitimciler çocuklara davranışları ile örnek olmalıdırlar. Her teklife evet demeyerek kişilerin hayır deme haklarının olduğu çocuklara gösterilmelidir. Çocuklar kendilerine hayır denmesi durumunu yaşadıkça içselleştirecekler ve gerekli durumlarda bu
davranışı sergilemeye başlayacaklardır.
Model olmak kadar önemli olan bir diğer konu ise tutarlı olmaktır. İlk başta hayır denilen durum bir süre sonra evet oluyorsa, çocuklar daima şanslarını denemeye çalışacaktır. Aynı zamanda aileye ya da karşısındaki kişiye karşı ısrarcı tavrını sürdürecektir; çünkü daha önce benzer durumla istediğine ulaşmıştır. Bu yüzden, çocuklara verilen mesajlarda net ve kararlı olmak çok önemlidir.
Çocukların sunduğu tekliflere alternatif çözümler bulmak bir başka hayır deme yolu olmakla birlikte çocukların kendilerini değerli hissetmelerini sağlar. Bu sayede, çocuklar istemedikleri durumlarla karşılaştıklarında orta yolu gösteren alternatifler sunarak kendilerini koruma fırsatı bulurlar.
Düşüncelerine önem verildiğini hisseden çocuklar kendi kararlarını verme ve savunma konusunda güçlü temeller üzerinde büyürler. Kendi hakları ve düşünceleri olduğunu bilen çocuklar kendilerine güvenen birer yetişkin olurlar. Bu yüzden, ev ortamında verilen kararlarda çocukların fikirlerini almak, onlara ailenin bir parçası oldukları mesajını ileterek düşüncelerine önem verildiğini hissettirir.
Çocuklar sert bir şekilde hayır dediklerinde aldıkları olumsuz tepkiler karşısında hayır demekten korkmaya başlayabilirler. Karşıdaki kişiyi incitebilecek kırıcı kelimeler kullanmadan hayır denilerek sağlıklı bir iletişim kurulabilir. Bireyler, karşıdaki kişiyi suçlamadan ya da yargılamadan kendi duygularından bahsettikleri zaman kırıcı olmayan bir dil kullanarak hayır diyebilirler. Bu yüzden, ben dilini kullanmayı öğrenen çocuklar, hayır derken karşısındaki kişiyi kırmadan kendilerini daha rahat bir şekilde ifade ederler. Ben dili kullanmaları yönünde çocuklara örnek olunmalı ve onlar bu konuda yönlendirilmelidir. Örneğin, “Şu an teklif ettiğin şeyi yapmak istediğini biliyorum, ama ben bununla ilgili şöyle bir şey hissediyorum.” şeklinde cümleler kurarak çocuklara kendilerini ifade etme biçimleri öğretilmelidir.
Sözel olarak hayır derken beden dilinin de aynı şeyi söylüyor olması konusunda da çocuklar yönlendirilmelidir. Hayır denirken tersi yönde yapılan jest ve mimikler karşı tarafa karışık mesajlar iletir ve söylenenin etkisini azaltır. Bu yüzden çocukların bu konudaki farkındalığı artırılmalıdır.
Sonuç olarak, yerinde ve zamanında hayır demeyi öğrenen çocukların kendilerine olan güveni artacak; aynı zamanda kendilerinin ve başkalarının fikirlerine saygı duymayı öğreneceklerdir. Ayrıca, karşılaşabilecekleri tehlikelere karşı kendilerini korumayı öğreneceklerdir. Bunları yapabilmeleri için de onları büyüten ebeveynlere ve eğiticilere yukarıda bahsedilen özellikleri sergileyerek model olma ve çocukları bu doğrultuda yönlendirme konusunda büyük görevler düşmektedir.
Prof. Dr. Oguz Berksun

19/12/2021

AİLE BÜYÜKLERİ YARDIMCI MI? SORUN MU?
Eskiden geniş aileler halinde yaşanırmış. Genllikle insanlar küçük yaşta evlenir, çocuk sahibi olur, çocuklar o kalabalığın içinde büyükanneler, halalar, teyzeler yardımı ile büyütülürmüş. Kırsal kesimde, hatta şehirlerin göç alan bölgelerinde bu sistem değişmeden sürüyor. Ama şehirlerde bir çok aile çekirdek aile olarak yaşıyor, yeni evlenenler ayrı ev kuruyorlar. Çoğunlukla her iki eş de çalışıyor. Kendilerine ayrı bir yaşam kuruyorlar. Büyük bir kısmı aileleri ile ilişkilerini belli düzeyde tutmayı başarıyor. Aile yaşam döngüsünün ikinci dönemi olan bu süreç, ebeveyn olunca bir sonraki döneme geçer.Yeni gelen bebek bazı şeyleri değiştirir. Anne baba çalışıyorsa bir bakıcı gerekir. Anne çalışmasa bile bebek bakımında acemidir, endişelidir bir yardımcıya gereksinim duyar. Büyükanneler ve dedeler yakındaysa bu bir şansdır. Çocuğu yabancı birine teslim etmek yerine aileden birine bırakmak, en azından bakıcıyı denetlemesini sağlamak çifte iyi bir fırsat gibi gelir. Gerçekten öyle midir?
Patron Kim?
Ayrışmayı becerebilen ailelerden gelen çiftler için gerçekten iyi bir fırsattır. Büyükanne ve babalar artık ebeveyn olan çocukları olduğunu, onların ayrı bir yaşamları olduğunu kanıksamıştır. Yaptıklarının sadece yardım olduğunun ve evdeki bebeğin onların değil, başka bir çiftin çocuğu olduğunun farkındadırlar. Bebeğin eğitimine, beslenme düzenine karışmazlar. Sadece denetleme ya da genç anne babanın uygun gördüğü şekilde bakım vermeyi yeğlerler. Arada uyarsalar da, farklı düşünselerde ne çiftin ilişkisine, evin düzenine ne de çocuğun yetişeme tarzına müdahale etmezler. Zaten ayrışmayı becerebilen çocuklar yetiştirdikleri için, genç çift de gerekli sınırı koymayı başaracaktır.
Oysa bazı aileler ayrışmayı başaramazlar. Yeni bir aile kurulurken zorlanırlar. Çocuklarının kuracakları yeni aileye dahil olmaya çalışırlar. Çocuklarının büyümüş olduğunu kabullenmeyerek sürekli olarak yapmaları gerekeni söylemeye devam eder. Her ne kadar gelin- kayınvalde çatışmaları ön planda olsa da, bu ayrışmayı başaramayan kız aileleri de azımsanmayacak kadardır. Özellikle çocuk dünyaya geldikten sonra iki farklı yolla müdahale artar.
Çocuk Kimin?
Koşulların uymadığı, evin uzak olduğu gibi gerekçelerle bebek kendi anne babasının evinde değil, büyüklerin evinde bakılmaya başlar. Anne baba evlerine yollanır. Çocuğa ilişkin bütün kararlar büyükler tarafından alınır. Çocuk anne babasıyla değil, onlarla bağ kurar. Kendi anne babası evin içinde diğer çocuklar gibidir. Kendi çocukları üstünde kurmak istedikleri her türlü disiplin büyükler tarafından engellenir. Onlar çocuklarını, çocuklar onları tanıyamadan kreş ya da okul zamanı gelir. Anne baba evine dönen çocuk ve aile arasında kurulamayan bağ bir çok soruna neden olur.
Bazen bebek kendi evindedir. Büyükler eve gelip çocuk bakar ya da bakımına destek olurlar. Bu durum kopmayı başaramadıkları çocuklarının yeniden hayatlarına girme fırsatı tanır. Bebekle birlikte evi de sahiplanmeye başlarlar. Eşyaların yerleri, pişecek yemekler derken sadece çocuklarına anne baba olmayı değil, kendi bağımsızlıklarını da kaybetmeye başladıklarını fark eden gençler kimi zaman teslim olur. Olunmadığı durumlarda çatışmalar başlar. Özellikle gelin- kayınvalde çatışmaları yoğunlaşır. Kendi çocuğu ile birlikte eşini de yeniden sahiplenen eşin annesi ile mücadele başlar. Eğer eş bu durumun farkına varır ve annesine sınır koyabilirse sorun çözülür. Ama bir çok boşanmanın nedenleri arasında bebek doğduktan sonra oluşan bu yeni düzenle kaybolan sınırlar vardır.
Sağlıklı aile döngüsü
Ayrı evlerde olup, torunlara hiç sınır koymadan ve ebeveynlerin disiplin uygulamasına engel olan aile büyükleri ayrı bir sorundur. Tüm bunların temelinde nasıl çocuk yetiştirdiğimiz yatar. Zamanı geldiğinde ailesinden ayrışmasını yaparak, kendi ailesini, işini kuarabilecek çocuklar yetiştirmeyi becerebilirsek, onlar da kendi çocuklarına sahip çıkabilecek ve benzer şeklide davranabilecektir. Böylece kendi çocukları ve torunları için sorun yaratan büyükler olmak yerine, gerektiğinde danışılan, kendi hayatları olan ve çocuklarının beceri ile aile kurabildiklerini izleyerek haz alan büyükanne ve büyükbabalar olma mutluluğuna kavuşacaklardır.
Prof. Dr. Bengi Semerci

18/12/2021

YASAKLAR, KURALLAR VE GENÇLER
Erişkinler çeşitli nedenlerle kendi aralarında yaptıkları tartışmalarda “Gençlere yasak koymanın merakı arttıracağını, bu nedenle doğru olmadığını” söylerler. Öte yandan bunu söyleyen erişkinlerin çoğu, gençlerin yaptığı birçok şeyden şikayet eder ve yasaklanmasını isterler. Sanırım buradaki çelişki yasaklamak, kural koymak ve sınır koymak gibi kavramların karıştırılmasından kaynaklanmaktadır. Çocukluktan başlayarak gelişen beynimizin gelişim dönemine göre bazı yetileri oluşur. Bunların başında kendimize ve çevremize zarar verecek şeyleri ve durumları ayırt etme ve sakınmadır. İşte bu nedenle bir yaşındaki çocuğumuzun bitmeyen ateşi tutma uğraşını “cız, hayır” diyerek durdururuz. Ona uzun uzun gelecek zararları anlatmamız mümkün olsa da, onun gelişim dönemi bizim anlattıklarımızı anlamaya henüz uygun değildir. Genç beyni ise birçok alanda gelişimini tamamlasa da henüz fren mekanizması gelişmemiş durumdadır. O nedenle genç kendine gelecek zararı düşünmeyecek kadar atak, zararlı olduğunu bildiği şeyi deneyecek kadar meraklıdır. Genç beyninin karar vermeden sorumlu bölümleri, görevleri yerine getirirken erişkinden farklı çalışmaktadır. Ayrıca bu durumlarda, beynin diğer bölgelerinden alabildiği yardım da çok daha azdır. Yani gençlikte davranışların kontrolünü sağlayan bölgeler yeterli düzeyde gelişmemiştir. Davranış kontrollerimizde farklı iki sistem çalışır. Biri daha refleksken, diğeri daha kontrollüdür. Örneğin araba kullanırken öndeki araca çarpmak üzereyken refleks olarak donup kalınır. Oysa diğer kontrol sistemi fren yaparak, direksiyonu kırmamızı sağlar. Bir genç için donup kalmayı engelleyebilmek, bir erişkinden çok daha zordur.
Yine araştırma gençlerin benzer karar verdiklerinde beynin gerekli bölgesini çok fazla zorladıklarını, oysa erişkinlerin beynin farklı bölgelerini çalıştırarak yükü bölüştürdüğünü söylemektedir. Bu durum gençlerin niye daha dürtüsel ve düşünmeden davranabildiklerini açıklayabilir. Bu gelişim sırasında gençlerin riskli davranışları, hem onlar hem aileleri hem de toplum için sorun yaratır. 16-20 yaş trafik kazası ve kaza sonucu ölüm daha fazla, alkoliklerin %40’ı ilk sorunu 15-19 yaşında yaşıyor, AIDS hastalarının yarısından fazlası 25 yaş altında, cinsel yolla bulaşan hastalıklar gençlerde çok yaygın, kumar başlama yaşı 12’lerde, bunların tümü ve başka birçok sorun gençlikte başlayıp erişkin dönemde devam ediyor. Tüm bunlardan dolayı, gençlerin anlamsız yasaklara değil ama kurallara ve denetlenmeye gereksinim duydukları alanlar vardır.
KURAL KOYABİLMEK
Gençlere kurallar koyarken önemli olan şeyler:
1-Önemli olan konuyu seçmek: Sınır koyulması gerekir. Ama bunun anlamı gencin her denileni yaptırması değildir.
2-Sınırlamalar kabul edilebilir ve geçerli olmalıdır.
3-Aşırı derecede ısrarcı ve baskıcı olmamak gerekir.
4-Düşünceleri değiştirmekten korkmamak gerekir.
Kural konulmasının nedenleri vardır. Herkes aklına estiği gibi davranırsa, aile ve toplum düzeninde sorunlar çıkar. Bu nedenle, ailelerin ve toplumların her bireyinin uyması ve kabul etmesi beklenen ve işlerin düzenli gitmesini sağlayan kuralları vardır. Oysa gençler dönemsel özellikleri nedeni ile kurallara uymakta zorlanırlar. Bunu gençlere çok iyi anlatmak gerekir. Genç öncelikle ailesinin onun güvende olması için, endişelendiği, sorumlu hissettiği ve evde düzen sağlamaya çalıştıkları için kurallar koymaya çalıştığını bilmelidir. Aileler ya da erişkinler kendi uyamadıkları kurallara uymak için genci zorladıklarında sorun çıkar. Önemli şeylerden biri yaşa göre kuralların yeniden gözden geçirilerek, düzenlenmesidir. Kural koymakta ve gençlerden bunlara uymasını istemede en önemli şey, gençlere her şeyin en iyisini bildiğinizi değil, onun için her şeyin en iyisini istediğinizi göstermektir.
Prof. Dr. Bengi Semerci

12/12/2021

KENDINE ZARAR VERME DAVRANIŞI: BIR GÖZDEN GEÇIRME
Kendine zarar verme davranışı tanım olarak; tekrarlayıcı, kişinin bilinçli ölüm isteği olmadan, isteyerek ve amaçlı olarak yapılan, doku hasarı ile sonuçlanan, kendi bedenine yönelik girişimdir. Ayrıca kişinin ortama uyum sağlayamaması ya da tahammülsüzlüğün yarattığı baskıya karşın kendini keserek rahatlama durumu olarak da tanımlanabilir.
Kendine zarar verme davranışı konusundaki yazılar Yeni Ahit’e kadar uzanmaktadır. Yeni Ahit’te ‘cinlerin hükmündeki bir adamın gece -gündüz bağırdığı ve kendisini taşla kestiğinden’ söz edilmiştir. 13. Yüzyılda ise Marco Polo anılarında Bağdat’ta tanıştığı bir ayakkabı tamircisinin bir bayanın terliğini onarırken müşterisinin bacağına baktığı için günah duyguları ile sağ gözünü kör ettiğini anlatmıştır. Tıbbi literatürde kendisine zarar verme davranışıyla ilgili olarak 1946’da her iki göz nüvesini, içinde bulunduğu suçluluk düşüncelerinden kurtulmak için çıkartan ilk kadın hastadan bahsedilir.
Çocuk ve ergen psikiyatrisinde kullanılan tanı ölçütleri incelendiğinde , DSM-IV’de kendine zarar verme davranışı için spesifik bir tanı olmadığı görülmektedir. Bu davranış çeşitli psikiyatrik bozukluklarla , örneğin affektif(duygudurum) bozuklukları, dissosiyatif bozukluklar ve B-Küme (II.eksen) kişilik bozukluklarıyla ilişkilendirilmiştir. Favazza (1998) ise kendine zarar verme davranışının başka türlü adlandırılamayan (BTA) dürtü denetim bozukluğu olarak değerlendirilmesini önermiştir. Genel popülasyonda görülme sıklığı yaklaşık %1 , ergen ve genç erişkin yaş grubunda ise %12 kadar çıkabildiği görülmektedir.
Kendine zarar verme davranışını tanımlamak için dört ölçüt önerilmektedir. Bunlar;
(i)kendine zarar verme davranışının sürekli tekrarlanması
(İİ)kişinin, kendine zarar vermeden önce gerilim duygusuna sahip olması
(İİİ)Fiziksel acıyla beraber rahatlama , zevk alma veya hoşuna gitme duygusunu yaşaması
(İV) Utanma duygusu ve sosyal olarak damgalanma korkusu karşısında kendine zarar vermenin izlerini ya da kanı gizlemeye çalışmasıdır ( Favazza 1992)
Kendine zarar verme davranışları arasında kendini kesmenin daha baskın olduğunu biliyoruz. Kendine zarar verme davranış biçimi olarak kolay ulaşılabilirliği yüzünden kolları ve bilekleri kesici bir aletle kesmek sık olarak görülmektedir. Burada şu eleştiriyi yapmanın yerinde olacağına inanıyorum klasik eğitimde anlatılan: Ergenin ya da yetişkinin kolun dışını kesiyorsa anti-sosyal kişilik bozukluğu, kolunun iç tarafını kesiyorsa borderline(sınır) kişilik bozukluğu açından formülize etmenin yardım arayışında olan kişiyi anlamaktan çok tanı telaşına düşmüş bir ruh sağlığı çalışanı damgasını yedirmekten öte bir işe yaramayacağı düşüncesindeyim. Kendine zarar verme davranışı bir çok ruh sağlığı fikir önderleri tarafından eleştirilen deskriptif psikiyatrinin belkide çaresiz kaldığı yerlerden birisidir. Kendini kesen ergenler genelde kendi rızalarıyla odamıza gelenler değil getirilen kişilerdir. Onları anlamak ve ergenin semptomlarının (belirtilerini) genel ifadelerle kategorize etmeden çok her kişinin biricikliğini unutmamak ve öncelikli olarak kişide ne var sorusunun kendimize sorulması, sonrasındaysa sessiz kalıp ergenin kendini ifade etmesine izin vermek uygun yaklaşım olacaktır. Miller ve Favazza sonrasındaysa Gladstone, kişilerin kendilerini kesme nedenlerinin araştırmışlar ve kendilerine zarar verme nedenlerini şöyle sıralamışlardır.
(İ)Kendilerine zarar verilen ( fiziksel/cinsel) -istismara uğramış- ergenlerin çoğunun, hislerini donuk ya da ölü olarak tanımladıkları görülür. Kendilerini kesmek, ‘’boşluk’’ duygusundan uzaklaşarak kendilerinin yaşadığını göstermek anlamına gelebilmektedir.
(ii) Yaşanan yoğun duygular karşısında kendilik kontrollerinin kaybetmemek, ‘’ Bak! Şu anda kontrol sende ‘’ mesajını hissetmek adına kendilerini yaralayabilirler.
(İİİ) Ebeveynlerinden kendini soyutlayan ya da soyutlanan bir genç için öfkesini göstermesinin bir yolu olarak vücudunu kesmek onlarla iletişim için tek yol haline gelebilir.
(İİİİ) Boşluk hissi, depresyon ve kontrolünün kaybetme korkusundan uzaklaşmak ve bu duyguların tümünün getirdiği duygusal acıyı bastırıp rahatlama duygusuna sahip olmak için
(İV)Kendini kesme ağlamanın bir başka fiziksel yoludur. Öfke ya da incinme gibi olumsuz duygular kendini kesmede önemli derecede rol oynar.
Tüm bunlar göz önüne alındığında öne çıkan nedenin ‘ergenin içinde bulunduğu boşluk hissinin’ üzerinde durulması gerektiği düşüncesindeyim. Yapılan araştırmalarda kendilerini kesen ergenlerin bu eylemi yüksek kaygı düzeyinde yaptıkları ve bu yüksek kaygıyı bedensel acıya dönüştürerek rahatlama istekleri olduğu belirtilmiştir. Bu sırada özellikle yalnız oldukları ve aile desteğinden yoksun bırakıldıkları eklenmiştir. Bu ergenlerin aile özellikleriyle yapılan çalışmalarda ailenin çocuklarında sıkıntılarla karşılaştıklarında, problemlerle baş etme becerilerini ve öfke dışa vurumunu geliştiremedikleri anlaşılmıştır.
Kendine zarar verme davranışı genellikle 13-19 yaşlarında başlar. Bu yaşlarda ergenlerin yaşı gereği aktif olduklarından ve ergenlik döneminde yaşadıkları doğal kaotik dönemden kaynaklı olarak zarar verme davranışının altında yatan özkıyım (su***de) düşüncesininde özellikle değerlendirilmesinin çok önemli olduğunu vurgulamak isterim. Unutulmaması gereken özkıyım girişiminde bulunan bir ergenin motivasyonu acıların sona ermesi fakat kendini yaralayan bir ergenin motivasyonu kendini daha iyi hissetmedir ve bu ergen de ölüm/özkıyım düşünceleri yoktur. Şunu da eklemek isterim ki özkıyım girişiminde bulunan bir ergen tek bir yöntem seçerken, kendini yaralayan ergen birden fazla yönten seçme eğilimindedir.
Kendine zarar verme davranışının tedavisinde eğer altta yatan psikiyatrik hastalık varsa medikal tedavi düzenlenmesi ve kriz döneminde kendine zarar vermek yerine doktorunun verdiği kriz döneminde kullanacağı medikal tedavi önerilir. Kendine zarar verme davranışı, bir bozukluk değil bir davranış biçimi olarak tanımlandığından yazıda bu duruma uygun ilaç tedavisinden bahsetmedim. Önerilen yaklaşım altta yatan( varsa) hastalığın tedavisinin yapılması şeklindedir.
Kendini yaralamış, çaresiz, değersizlik hisseden, kimse tarafından önemsenmediğini düşünen ve yardım arayışı içinde olan bir ergenle yapılacak güven üzerine tesis edilen terapotik ilişki tedavinin ilk basamağı olmalıdır. Sonrasında aileden güvenilir, işbirliğine yatkın, ergenle anlaşıp konuşabilen yetişkinle görüşüp en azından evdeki kesici delici aletlerin uzaklaştırılması ve kontrolünün sağlanması. Sosyal destek ağlarının oluşturulması olarak hemen sıralanabilir. Psikodinamik psikoterapinin kendine zarar verme davranışı tedavisinde en yaygın kullanılan bireysel terapi çeşididir.
Dr. Cengiz Cengisiz
Psikiyatrist

11/12/2021

EMPATİ:
İletişim Prangalarından Kurtulmanın Yolu
İletişim denildiğinde akla gelen ilk kavramdır empati.
Anlayabilme becerisi olarak bilinen empatinin varlığından herkes haberdar olsa da önemini kavrayan ve ilişkilerine yansıtan kişiler azdır. Halk arasında anlayışlı insan diye tarif edilenlerdir belkide, mizacına empatiyi sindirenler. Bir üzüntünüz ya da acınız olduğunda yanına gitmeye çekinmediğiniz ve sizin için bu kadar özel olan duyguları anlayabileceğini düşündüğünüz kişilerdir onlar.
Temel iletişim becerilerinden olan empati; bir olayı onun gözüyle görmek, onun kulağıyla işitmek, onun yüreğiyle hissedebilmek ve anlaşıldığını hissettirebilmektir. Aile içi iletişimde yaşanan çatışmaların temelinde, kişilerin birbirlerinin duygularını ve düşüncelerini tam olarak anlamadan yargılamalarından kaynaklandığı görülmektedir. Anlaşılamamanın verdiği öfkeyle beslenen tartışmalar, çözüm sürecinin önünü tıkayan en önemli dinamik olmaktadır.
Aile içi iletişim sorunlarının en sık yaşandığı dönem, yetişkin adaylarının artık çocuk olmadıklarını ebeveynlerine hissettirmeye çalıştıkları ergenlik dönemidir. Yaşanan tatsız olaylara baktığımızda ebeveyn ergenin davranışlarını anlamlandıramamakta, ergende ebeveynin verdiği tepkiyi yersiz bulmaktadır. Çünkü iki tarafta karşısındakinin davranışını kendi penceresinden, kendi dünyasından yorumlamaktadır. Aile içinde yaşanan sorunların çözülmesi için yapılan konuşmalarda babaların çoğunlukla “ Hey gidi günler !! bizim zamanımızda ….” diyerek söze başladığı, kendi çocukluk dönemleriyle çocuklarının şu anki yaşantılarını karşılaştırarak en empatik konuşmayı yaptığını düşündükleri görülmektedir. Bu süreçte sadece problemle ilgili nasihatte bulunarak görünüşte çözüm yolu gösteren bir baba ile suçlu olan ama kendisi ile babası arasında bir duvar olduğunu hisseden, aslen hiçbir değişiklik olmamasına rağmen kabul et kurtul mantığını kurarak içinde, bulunduğu zor durumdan kurtulmaya çalışan bir çocuk profili karşımıza çıkmaktadır.
Anne-Babalar çocuklarını yargılamadan, suçlamadan, eleştirmeden önce, onları içinde bulunduğu fizyolojik-duygusal-sosyal gelişim döneminin özelliklerini de göz önünde bulundurarak anlamak ve anlamlandırmak için dinlemelidirler. Bunu yaptıklarında, ebeveyn-çocuk arasındaki duvarların yıkıldığını ve içerde yaşananların paylaşılarak sorunların çözülmesinde mesafe kat ettiklerini göreceklerdir. Empati zemininde paylaşımlarını sürdürebilen ve çocuklarının yanında olduklarını hissettirebilen aileler, ergenlik döneminde yaşanabilecek olumsuzluklara ( kişilikle ilgili problemler, duygusal problemler, sosyalleşmeyle ilgili problemler vs.) ve risk durumlarına ( madde kullanımı, istismar, zararlı alışkanlıklar vs.) karşı en güvenli bariyeri oluşturmuş olurlar.
Aile; herkesin ve her şeyin, herkesi ve her şeyi etkilediği bir sistemdir. Eşlerin kendi aralarındaki ilişki çocuklarıyla olan ilişkisini etkileyeceği gibi çocuklarla olan ilişkileri de kendi aralarındaki ilişkiyi etkileyebilmektedir. Eşlerin birbirlerini ne düzeyde anladıkları, derin incinmeleri nasıl aynaladıkları ise muammadır. Anlamaya çalışmak güzel bir davranıştır fakat yeterli değildir. Bazen karşımızdakinin yansıttığı hissettiğinden farklı, bizim anladığımız yansıttığından farklı, bizim ifade ettiğimiz de anladığımızdan çok farklı olabilmektedir. Bu döngü içerisinde çözülebilecek küçük bir problem, ilişkiyi sarsacak kadar büyüyebilir ve karmaşıklaşabilir. Ama yerinde ve zamanında empatik iletişim kurulursa, problemin realitesini iki taraf paylaşır ve sorunun diğer taraflara sıçraması engellenmiş olur.
Örneğin; ” eve geç gelen adam, on yıllık eşinin asık suratıyla ve kızgın bakışlarıyla kapıda karşılaşmış olmasından sonra onunla kurabileceği iletişime bir bakalım; “ E: Bu akşam için planladığımız yemeğe çıkma programını işim nedeniyle iptal etmemden dolayı hayal kırıklığı yaşadın ve bu durumdan dolayı bana kızgınsın, seni doğru anlayabilmiş miyim ? K: Evet E: Bu konuda söylemek istediğin bir şeyler var mı ? K: sana çok kızgınım, gün boyu yemekte giyeceğim elbiseyi seçmeye çalışıyor ve sana nasıl daha güzel görünebileceğimi düşünüyordum. Zaten uzun zamandır kendimi özel hissedeceğim vakit geçirmedik, sürekli bir şey engel oluyor ve eski günlerdeki gibi vakit geçiremiyoruz. E: Akşam yemeği senin için çok önemliydi ve hazırlık yapmıştın. Elimde olmayan nedenlerle olsa dahi yemeği iptal etmem diğer şeyleri sana tercih ettiğimi düşündürdü ve kendini önemsiz hissettin, doğru anlamış mıyım ? K:evet E: bu konuyla ilgili söylemek istediğin başka bir şey var mı ? K: dinleyip anlamaya çalıştığın için teşekkür ederim( kadın anlaşılamamanın oluşturduğu duygusal yükü üzerinden attıktan sonra) , senin söylemek istediğin bir şey var mı ? E: genel olarak ilişkimiz canlı tutma adına çok şey yapmadığımın farkındayım. Uzun zamandır ilişkimizi beslemeye dönük planlar yapmadığımızı ve ihmal ettiğimizi düşünüyorum. Bu akşam ki yemeği iptal etmek zorunda kaldığım için bende senin kadar üzgünüm ama genel kurul toplan…vs. olduğundan dolayı erteleme şansım yoktu…. K: Seni anlıyorum yapabileceğin çok fazla bir şey yoktu, galiba bende de bir şeyler biriktiği için bu kadar tepki verdim……”
Eğer bu iletişim de adam “ ben gecemi gündüzüme katıyorum, hanım efendi bir yemeği iptal oldu diye bana surat yapıyor.. kim için çalışıyorum ben bu saate kadar…” şeklinde iletişime başlasaydı ya da kadın “ eve hiç gelmeseydin, niye geldin ki… zaten evinin, karının senin için ne anlamı var... yıllardır böyle yapıyorsun en küçük mutlukları bile benden esirgiyorsun…” şeklinde iletişimi başlatmış olsaydı, tartışma çatışmaya ve oradan da derin incinmelerin olduğu gergin bir atmosfere kendini bırakacaktı . Fakat taraflardan birinin empati yaparak iletişime başlaması ve karşısındakini empatik iletişime davet etmesi, kişileri duruma yoğunlaştıracak ve sorunun büyümesine neden olacak diğer problem alanlarından uzak tutacaktır.
Yaşanabilecek iletişim probleminde üç temel dinamik vardır. Birincisi yaşanan problemin somut hali ( Akşam yemeği programının iptal olması),ikincisi bu durumun kadın üzerinde ki duygusal yansımaları ve sonrasında oluşturduğu düşünceler(değersizlik duygusu ve eşinin vakit ayırmak için şartları zorlamadığına ilişkin düşünceler) , üçüncüsü durumun erkek üzerinde ki duygusal yansımaları ve sonrasında oluşturduğu düşüncelerdir(suçluluk duygusu ve uzun zamandır ihmal ettiğine ilişkin düşünceler). Eğer kişi sadece nesnel duruma odaklanır ve onun ötesine geçip karşısındakinin dünyasının kapılarını açamaz ise karşısındaki de bunu yapacaktır. Görünürde var olan olay üzerinde konuştuklarını ve çözüm üretmeye çalıştıklarını düşünseler de asıl yaptıkları şey kendi kalelerini terk etmeden surların içerinde olup biteni karşısındakine anlatmaya çalışmalarıdır. Böyle olduğunda asıl duygular çoğu zaman ikincil duygulara yerini bırakır. Kişi çok kırılmıştır ama karşısındakine yansıttığı duygu (ikincil duygular) öfke, kızgınlık olur. Bu öfkeden ve kızgınlıktan dolayı diğeri kendini çok suçlu ve çaresiz hissetmiş ama karşısındakine kendinden emin ve haklı olduğunu göstermiştir. Bu tip ilişkilerde temel sıkıntı duygusal yapıda olmasına rağmen iletişimleri kabukları üzerinden devam ettiği ve özdeki duyguya inemediği için çözüme ulaşmak çok zordur.
Özetleyecek olursak empati; karşımızdakinin gözlerinin içine bakarak iletişimi başlattığımız, etkin dinlemeyle konuşmaya teşvik ettiğimiz ve onun dünyasının kapılarını aralayarak duygularını tam olarak anladığımızı hissettirdiğimiz sürecin sihirli anahtarıdır. Bu anahtara sahip olanlar, çocukları için destekleyici bir ebeveyn; eşleri için samimi bir hayat arkadaşı; iş ortamında uyumlu bir çalışan olarak bilinen ruhsal olarak olgunlaşmış kişilerdir.
Psk. Dan. Şanver YEREBAKAN

Want your school to be the top-listed School/college in London?

Click here to claim your Sponsored Listing.

Our Story

Deniz Academy is aiming to make students to be the BEST of their own fields. We studiously prepare students to utilize their own particular proficiencies to the best of their capacity by offering the correct study techniques. However, concurrently we train and do coordinated catch up with the students. Along these lines, the students will have the capacity to guarantee that they are competent in all territories, not only the scholarly world but rather in any circumstances they aimed for their development. Our educational focus that has grasped the way of life of the persistent improvement of basic, auxiliary and abnormal state schools, intends to enable students to prevail in their objective with the direction of expert specialists in a professional and academic atmosphere.

Location

Category

Telephone

Address


38A The Town, Enfield
London
EN26LA

Opening Hours

Wednesday 2:30pm - 8:30pm
Thursday 2:30pm - 8:30pm
Friday 2:30pm - 8:30pm
Saturday 9:30am - 7:30pm
Other Schools in London (show all)
The London School of Economics and Political Science - LSE The London School of Economics and Political Science - LSE
Houghton Street
London, WC2A2AE

We're a world-leading university, unique in our dedication to the social sciences. https://lse.ac.uk

Astrological Lodge of London Astrological Lodge of London
50 Gloucester Place
London, W1U8EA

The Astrological Lodge of London holds regular public meetings and provides a weekly focus for a dyn

Point Blank Online Point Blank Online
23-28 Penn Street
London, N15DL

St Giles International St Giles International
154 Southampton Row
London, WC1B5JX

Learn English, make new friends and explore the world with St Giles! UK & Canada More information at

Royal College of Music Royal College of Music
London

Global No. 1 for performing arts. A world-leading community of gifted musicians.

Riton Driver Training Riton Driver Training
40 De Havilland Road
London, HA89EU

Driving School

St Lukes and Camden (Peckham) St Lukes and Camden (Peckham)
161 Sumner Road
London, SE156JL

School building in Peckham no longer used as a school

English Study Online English Study Online
Blake Road
London, N11

English study online is an online English school that helps students from all over the world to speak

Highgate School Highgate School
London

A co-educational, independent day school in North London for pupils aged 4-18.

The Leonardo da Vinci Society The Leonardo da Vinci Society
Woburn Square
London, WC1H0AB

The Leonardo da Vinci Society provides a forum for those interested in Leonardo or more generally in

ABC School of English ABC School of English
63 Neal Street
London, WC2H9PJ

ABC School of English - Friendly learning.